“15 Temmuz’un kahramanı” Emekli Korgeneral Zekai Aksakallı, M5 Mecmua’nın Genel Yayın Yönetmeni Ardan Zentürk’ün sorularını yanıtladı.
İşte o röportaj:
Sayın Aksakallı, 1984 yılında onurlu üniformayı giydiniz. Yani, Türkiye’nin 10 yılda bir kendini tekrarlayan 1960- 1980 ortasındaki darbeler devrinden çabucak sonra… 1960-1971-1980 süreçleri… Sizce Soğuk Savaş yıllarında yaşanılan bu darbeler geleneği neye dayanıyordu?
Konuyu fazla uzatmamak ismine Osmanlı’dan başlayarak günümüze kadar birçok darbe, darbe teşebbüsü ve isyanlarla karşı karşıya kalındığını görmekteyiz. Büyük fetihler yapan, zaferler kazanan ordular adalet ve liyakat temelinde kuramsallaştırılamadığı, uygun yönetilmediği ve denetim edilemediği devirlerde devleti ve milleti zaafa düşürmüştür. Örneğin; toplam 36 Osmanlı Padişahının 12 tanesi yani üçte biri isyan ve darbe ile tahttan indirilmiştir, kimileri hunharca katledilmiştir. Cumhuriyet devrine bakacak olursak; 27 Mayıs 1960, 1962 ve 1963 Talat Aydemir’in darbe teşebbüsleri, 12 Eylül 1980, 1998 MGK Bildirisi, 27 Nisan 2007 e- muhtırası, 15 Temmuz 2016 Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) darbe teşebbüsü, hepsinin başka farklı özellikleri ve sonuçları olmasına karşın, hiçbirinin asla ve asla haklı sebepleri olamaz. Bunların sonucunda ülkemiz büyük kayıplara uğramış, en büyük ziyanı da Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) görmüştür.
Tecrübeler bize şunu gösteriyor; üzerinde bulunduğumuz coğrafyada tam bağımsız bir Türkiye Cumhuriyeti istenmiyor ve istenmeyecektir. FETÖ; CIA, PENTAGON, CENTCOM ve ülkemizi gaye alan devletler ve İstihbarat servisleri tarafından desteklenmiştir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Özel Kuvvetler Komutanlığı’nı ziyareti / Mayıs 2016
Bu deneyimler bize şunu gösteriyor; üzerinde bulunduğumuz coğrafyada tam bağımsız bir Türkiye Cumhuriyeti istenmiyor ve istenmeyecektir. Bunu hiçbir vakit aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor. Darbelerin art planında farklı sistemlerle ve farklı sevi-yelerde dış tesir mevcuttur.
Başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti devletinin içine yerleştirdikleri, koruyup kollayıp üst kademelere taşıdıkları devşirme insan gücü ile ki, bunlar manda ve himayesiz kendi başımıza ayakta kalamayız inancında olanlardır ve birtakım iktidar ve ikbal hırsında olanlarla birlikte darbeleri hazırlamışlardır.
FETÖ DARBECİLERİNİ GLOBAL AKTÖRLER DESTEKLEDİ
Son olarak 15 Temmuz 2016’da darbe teşebbüsünde bulunan Fetullahçı Terör Örgütü global emperyalistlerin bir eseridir. FETÖ; CIA, PENTAGON,CENTCOM ve ülkemizi maksat alan devletler ve istihbarat servisleri tarafından desteklenmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti devletini parçalamaya yönelik teşebbüstür. Şayet başarılı olun-saydı kukla bir idareyle ülkenin adım adım parçalanma sürecine gireceğini değerlendiriyorum. 15 Temmuz darbe teşebbüsünün öncesini, teşebbüsünü ve sonrasını yaşamış bir asker olarak, ordunun emperya- list sistemin buyruğunda kendi halkına, kendi askerine uçakla, tankla hunharca saldırması dünya tarihinin ve bizim tarihimizin en dramatik hadiselerinden biridir. Bu çeşit felaketlerin yaşanmaması için darbe teşebbüsün çok âlâ incelenmesi, irdelenmesi, her tarafıyla ortaya konması gerekmektedir. Dış tesirlerden uzak, sadece kendi ülkesinin çıkarlarını düşünen, gayri ulusal ve gayri yasal faaliyetlerden arın- mış ulusal ve muharip bir ordu, bu coğ- rafyada güçlü ve tam bağımsız olmanın en temel kaidelerinden biridir. Bunu sağlamanın yolu ise adalet ve liyakat temelinde ordunun kurumsallaşmasıdır. Bir ordunun karakterini üst komuta heyetinin öz geçmişinin ve safahatını objektif biçimde incelediğinizde anlayabilirsiniz. Darbe öncesine baktığımızda Türkiye sathındaki tugay ve alay düzeyindeki birlik kumandanlarının çoğunluğunun FETÖ mensubu olduğunu görmekteyiz. Son yıllarda kurmay subay yetiştiren Harp Akademileri’nden mezun olan subayların tamamına yakınının da FETÖ mensubu olduğunu (diğer Askeri Okullar da aynı) görüyoruz. NATO misyonunda olan subayların çoğunluğunun FETÖ mensubu olduğu Genelkurmay ve kuvvet komutanlıklarının karargahlarında çok aktif olduklarını görmekteyiz.
NATO, TÜRK ORDUSUNUN GÜÇLENMESİNİ ÖNLEDİ
NATO, genelde ABD çıkarlarına nazaran hareket eden bir örgüttür. Tarihî süreç içerisinde NATO’nun Türkiye’ye olan yarar ve ziyanları çok yeterli incelenmesi gereken bir husustur. Kanaatimce NATO, Türk Ordusu’nun çağın gerekliliklerine nazaran gelişimini geciktirmiş ve engellemiştir. NATO, Amerikan stratejisi ve çıkarlarına nazaran hareket ettiğinden darbelerdeki tesiri de yadsınamaz. Bunlarla birlikte bugünkü konjonktürde ulusal çıkarlarımız açısından NATO içinde kalarak ülke çıkarlarına nazaran ulusal duruş sergilemek daha değerlidir. Bunun için NATO kadrolarının seçimi de çok kıymetlidir. Bunun örneği pek çok defa geçmişte yaşanmıştır. FETÖ mensupları ve mandacı, himayeci zihniyetin adamları haricinde pek çok diplomatımız ve askerimiz, NATO bünyesindeki vazifelerinde Türkiye’nin ulusal çıkarlarını savunmuş ve ulusal duruş sergilemişlerdir. Biliyoruz ki, 15 Temmuz gecesi, kumandanı olduğunuz Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın vatansever işçisi, Irak-Suriye sınırında harekattaydı. İhanet, ÖKK’yi ele geçirseydi, darbe sürecinin seyri hangi rotada olurdu?
Özel Kuvvetler Komutanlığı yaptığı vazifelerin stratejik ve siyasi sonuçları olan, yurt içi ve yurt dışı terörle çabada öncü rol oynayan stratejik bir komutanlıktır. Dünyada çağdaş orduların tekrar yapılanmasında da kon-vansiyonel kuvvetler küçültülerek Özel Kuvvet yapılanmasına özel kıymet ve öncelik verilmektedir. Uzun yıllardan beri her kademesinde misyon yaptığım için bölgesel ve global manada kendi alanında Türkiye’nin güvenlik gereksinimlerini karşılayacak bu kurumun tekrar yapılanmanın mecburî olduğunun farkındaydık. 2013 yılı sonunda başlayan özel kuvvetlerin tekrar yapılanma, değişim, dönüşüm ve gelişim süreci 2015 yılına kadar büyük ölçüde tamamlanmıştı. Devir içerisinde en çok gücümüzü tüketen husus FETÖ yapılanmasıydı. Genelkurmay başta olmak üzere her tarafa aktiflerdi, başta terörle gayret olmak üzere Türkiye’nin ulusal menfaatlerini sekteye uğratmak için ihanetleri sürat kesmiyordu. Bunların büyük bir kısmı mahkeme sözlerimde mevcuttur. Fakat çok güçlü bir sistemleri vardı, kural tanımayan, her türlü prosedürü kullanarak atamalar yolu ile her türlü takımlarda yer alabiliyorlardı.
2014 yılında benim mahiyetimdeki 3 tugay kumandanının FETÖ mensubu olduğu kanaatine vardık. Bunlardan biri Semih Terzi’ydi. Üçünün de değiştirilmesi için devrin Genelkurmay Lideri’ne durumu arz ettik. 2015 Ağustos şurası sonucunda üç FETÖ mensubu tugay kumandanından ikisi değişti. Semih Terzi değiştirilmedi. Sonra çok uğraş verdik lakin gönder- meyi başaramadık. Şayet bu değişimlerin hiç biri yapılmasaydı 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünde Özel Kuvvetler’in üç tugay kumandanı da FETÖ mensubu olacaktı. Yani, bütün muharip birliklerin denetimi FETÖ’nün elinde olacaktı. EL-BABönleri / 2017
TSK BÜNYESİNDEKİ İHANET YAPILANMASI BÜYÜK SORUNDU
Bir örnek daha verecek olursak; 2015 alay komutanlıkları atamalarında iki FETÖ mensubu kurmay albayın, Özel Kuvvetler Komutanlığı’na alay komu- teşhis olarak planlandığını öğrendik. Bu atamaların yapılmaması için mücadele verdik.
Genelkurmay 2’nci Başkanı E. Orgeneral Yaşar Güler de bu atamalara karşıydı. Kara Kuvvetleri Kumandanı E. Orgeneral Salih Zeki Çolak ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı Personel Başkanı Tümgeneral Şevki Gençtürk de bizimle tıpkı görüşteydi. Buna karşın bu atamalar yapıldı. Albaylardan biri Fırat Alakuş, 15 Temmuz ihanetinde Genelkurmay Karargahı’nı ele geçiren grubun başında yer aldı, başkası ise Alb. Fatih Yarımbaş beni ele geçirmeye çalışan grubun başındaydı.
Bu periyotta beni vazifeden alma uğraşları oldu. Lakin bunu yapamadılar, daha sonra FETÖ mahrem imamlarının itiraflarında bunu görmekteyiz. O dönemki Genelkurmay 2’nci Başkanı Yaşar Güler’in buna mahzur olduğunu biliyorum. Şimdi Milli Savunma Bakanı olan E. Orgeneral Güler’in gerek özel kuvvetlerin gelişimi için fevkalâde eforları, gerekse başta FETÖ olmak üzere terör örgütlerine karşı verdiği ödünsüz uğraş hiçbir vakit unutulmamalıdır. Örnekleri çoğaltabiliriz. 15 Temmuz 2016’ya bu kaideler altında gelindi.
15 TEMMUZ GECESİ DARBEYE KARŞI GAYRET VE GENELKURMAY KARARGAHI
15 Temmuz gecesi, Türk milletinin en güç gecelerinden biriydi. O gün verdiğiniz çabayı anlatır mısınız?
2013 yılı sonunda başlayan özel kuvvetlerin tekrar yapılanma, değişim, dönüşüm ve gelişim süreci 2015 yılına kadar
büyük ölçüde tamamlanmıştı. Periyot içerisinde en çok gücümüzü tüketen mevzu FETÖ yapılanmasıydı.
Her dakikası büyük bir gayret içinde geçen bitmeyen bir geceydi. 15 Temmuz akşamı saat 21:30’da yolumu kesen darbecilerden kurtulduktan sonra başlayan gayret, sonraki gün Akıncı Üssü’ndeki rehinelerin kurtarılması ve Genelkurmay Karargahı’nın darbecilerden temizlenmesine kadar devam etti. Gece boyunca Başbakan, İçişleri Bakanı, Mit Müsteşarı, Müsteşar Yardımcısı, Emniyet İstihbarat Daire Başkanı ve bazı valiler ile Türkiye genelinde FETÖ’cü olmadığından emin olduğum kumandanlar ile görüşerek darbeye karşı çabayı koordine ettik. Özel Kuvvetler karargahına gitmek üzere çağırdığım araçla buluşmak üzereyken taaruruz helikopterleri tarafından ateş açıldı ve Buyruk Astsubayım Kamil ile Uzman Çavuş müdafaam Osman yara- landı. Osman’ın sağ bacağı kasıktan koptu. Gönderdiğim bir takım tarafından Genelkurmay Karargahı darbecilerden alındı. Akıncı Üssü’ndeki rehin tutulan kumandanları kurtarmak için intikal ederken Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar aradı. Çankaya’da, Başbakanlık’ta olduğunu ve oraya gelmemi söyledi. Malumunuz Genelkurmay Başkanı, FETÖ’cüler tarafından Akıncı’dan Çankaya’ya getirilmişti. Takımı Akıncı’ya gönderdim, ben Çankaya’ya gittim. Oradan Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ı alarak konutuna götürdüm. Sonraki gün, yani 17 Temmuz sabahı, saat 08:00’da konutundan alarak benim aracımla Genelkurmay Karargahı’na gittik. Kendi çalışanımdan buyruk subayı, özel kalem, muhafaza müdürü ve koruma per- soneli görevlendirdim. Genelkurmay Karargahı’nı toparlamaya başladık. Ele geçen kamera kayıtlarından gece darbeye fiilen iştirak edenleri tespit etmeye başladık. Farklı olan darbe gecesi darbeye fiilen katılıp darbe başarısız olunca kaçanların pazartesi günü hiçbir şey olmamış üzere üniformalarını giyip Genelkurmay Karagahı’na mesaiye gelmeleriydi.
Kahraman Astsubay Ömer Halisdemir’e verdiğiniz o tarihi emir… Ve kahraman şehidin gerçekleştirdiği vazife… 15 Temmuz gecesi içindeki özel pozisyonunu yorumlar mısınız?
Ömer Halisdemir; 1997 yılında, ben yüzbaşı rütbesindeyken süreksiz vazifeyle 3’ncü Ordu’nun buyruğunda ve sorumluluk alanında bulunan Erzincan, Tunceli, Bingöl, Sivas, Tokat bölgelerinde terörle çaba operasyonları yaptığımız devirde Özel Kuvvetler’deki kurslarını bitirerek, B.S isminde bir arkadaşı ile birlikte uzman çavuş rüt- besiyle benim komuta ettiğim tabura atandılar ve Erzincan’da vazifeye katıldılar. Uzun yıllar terörle gayrette birlikte yer aldık. Yüzlerce çatışma ve çok şiddetli uğraşlardan geçtik. Bu süreçler; yürek, fedakârlık, itaat ve birbirine gönülden bağlılık, zerre- sine kadar her istikameti ile birbirini tanımanın en değerli ortamlarıdır. Ömer Halisdemir dürüstlük, fedakârlık, yürek, kahramanlık, vatan sevgisi üzere bedellere sahip olduğunu bu süreçte bize gösterdi. Bundan ötürü birebir meziyetlere sahip öbür uzman çavuşları astsubay olmaları için teşvik ettim. Operasyonlardan kalan boş zaman- larda subayların nezaretinde imtihanlara hazırlanmalarını sağladım. Astsubaylık sınavlarına ben götürdüm, sınavı kaza- narak astsubay oldu. Darbe öncesinde Ömer Halisdemir, tıpkı özelliklere sahip müdafaa astsubaylarımdan biriydi, ben Ankara’da karargah dışındayken müdafaalar sıra ile 24 saat temeline nazaran Özel Kuvvetler Komutanı’nın makamında nöbet fiyatlar. Darbe gecesi Ömer Halisdemir makam korumasındaydı.
OLAY GÜNÜ KATILDIĞIM DÜĞÜNDE YAŞADIKLARIM
Olay günü arkadaşımın Gazi Orduevi’ndeki düğününe davetli olduğum için saat 20.30 sularında orduevinde bulunuyordum. Burada protokol olarak askeri nezaket ve görgü kuralları gereği oturmamam gereken gerilerde bir masada, protokol gereği olmaması gereken şahıslarla birlikte oturmamın planlanmış olması olağan bir durum değildi. Bu neden- le saat 21:30 sularında protesto amaçlı düğünden ayrıldım. Darbe teşebbüsünden sonra tıpkı masada baş köşede oturan şahsın FETÖ mensubu başçavuş olduğunu ve dışarıda beni alıkoymak için görevlendirilen grup ile irtibatlı olduğunu öğrendim. Daha sonra özet- le; orduevinden ayrıldıktan sonra FETÖ mensubu Kurmay Albay Fatih Yarımbaş ve grubu tarafından yolum kesildi, grubu bertaraf ettikten sonra Özel Kuvvetler Karargahı’nı aradığımda, FETÖ üyeleri tarafından karargahın ele geçirildiğini öğrendim. Görüştüğüm darbeci kurmay albay, Genelkurmay’dan bildiri geldiğini, Silahlı Kuvvetlerin idareye el koyduğunu ve şahsımın da vazifeden alındığını, yerime Semih Terzi’nin yeni Özel Kuvvetler Kumandanı olduğunu söyledi. Tehditli ikazlarıma, ikazlarıma rağ- men artık benden buyruk almayacakları- nı beyan ettiler.
DARBEYE DİRENİŞ AÇIKLAMALARIM ÖNEMLİYDİ
Bu olayın ve bundan evvelki olayların darbe teşebbüsüne yönelik bir durum olduğuna kanaat getirdim. Bundan sonra amansız bir çaba başladı. Irak, Suriye dahil yurtiçinde darbeye karşı FETÖ mensubu olmayan subaylarım ve astsubaylarımla çaba ver- meye başladık. Televizyonlara bağlanarak paralel ihanet şebekelerinin darbe teşebbüsünde bulunduğunu, buna karşı gayret ettiğimizi ve başarılı olamayacaklarını beyan ettim. Bu açıklamalarım hem Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hem de milletimizin nezdinde dar- beyefendiye karşı kararlı direnişte müspet tesir yaratmış, FETÖ’cülerin faaliyetlerinin üzerinde olumsuz bir tesir yaratmış- tır. Türkiye sathındaki FETÖ mensubu olmayan kritik komutanlıklarla irti- bata geçilerek, hem medyaya beyanda bulunmaları, hem de darbeye karşı uğraş koordine edilmiştir. Darbe gecesi 00:55 deri itibaren Özel Kuvvetler Makamı’nda muhafaza nöbet-çisi olan Ömer Halisdemir ile irtibata geçtim. Karargahı ele geçirmek isteyen kurmay albayların yaptıklarını takip etmesini ve fırsat bulursa etkisiz hale getirmesini istedim. Gece uzunluğu birçok sefer kendisinden darbeciler hakkında bilgi aldım.
ŞEHİT HALİSDEMİR’İN CEBİNDEN ÇIKAN 8 UNSURLUK BUYRUK
Şehit Ömer Halisdemir’in sizden gelen bir telefonla, sonra-sında güvenlik kameralarından gördük, vefata adeta düğüne sarfiyat üzere yürümesi… Beşerler bunu asla unutamıyor… Özel Kuvvetler işçisinin karakteri nasıl şekilleniyor?
Ben özel kuvvetler kumandanı olduktan sonra, Kıbrıs’ta Türk varlığının korunması için 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nın başa- rıya ulaştırılmasında tarihi rol oynamış Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın yaşadığı Süleymaniye Olayı üzere makus deneyimleri dikkate alarak, çok geniş bir coğrafyada vazife yapan Özel Kuvvetler’i hakikat ve temel bir çerçevede yönetmek, prensipler dahilinde hareket etmesini sağlamak için sekiz unsurluk Özel Kuvvetlerin Temel Prensipleri ismi altında buyruk yayınladım ve imza karşılığı her işçiye bildiri edilmesini ve daima ceplerinde taşınmasını sağladım.
Çünkü milletimizin başını öne eğdiren Çuval Hadisesi olarak bilinen Süleymaniye Olayı yaşanmıştı, bu bir buyruk komuta zafi yetiydi. Kritik vakitlerde buyruk beklememeli, alandaki önderler mümkün durumlara karşı evvelden önlem almalıdır. Zira stratejik bir komutanlık olan Özel Kuvvetler mensuplarının bir başkanda bulunması gereken A-B-C-D olarak formüle ettiğim ADALET, BASİRET, CÜRET ve DİRAYET özelliklerine sahip olması gerekmektedir. Bu özellikler kapsamında olayları evvelce görüp cüretle karar vermeli, her ne olursa olsun verdikleri kararların sonuna kadar dirayetle ardında durmalıdırlar. Yaşanan ve yaşanacak olaylarda çalışana istikamet vermek, emredilen çerçevede hareket etmelerini sağlamak için verdiğim sekiz unsurluk buyruğun birincisi; Bütün faaliyetlerde yasallık temeldir. Sekizinci ve son unsuru ise; Durum ve kurallar ne olursa olsun esarete düşmek ve teslim olmak asla düşünülemez, ŞEHADET TEMELDİR.
ÖZEL KUVVETLERİN TEMEL PRENSİPLERİ
1. Bütün faaliyetlerde yasallık temeldir.
2. Muvaffakiyet için misyonlara ve olaylara sürekli serinkanlı ve müspet yaklaşım temeldir.
3. Her vakit tahlil ve sonuç odaklı çalışma temeldir.
4. Nitelikli, yetişmiş özgüveni tam ve görev için adanmış insan gücü her şeyden daha kıymetlidir.
5. Değişik coğrafya, durum, kaidelere nazaran yüksek durumsal farkın- dalığa dayalı ferdi ve kurumsal güvenlik anlayışı kaidedir.
6. Her türlü ortamda adalet, merhamet, karşılıklı inanç, hürmet, bir- biri için canını veren kalben bir bağlılık oluşturmak herkesin temel vazifesidir.
7. Kural yanlışı; kan, gözyaşı ve başarısızlık demektir.
8. Durum ve koşullar ne olursa olsun esarete düşmek ve teslim olmak asla düşünülemez, şehadet temeldir.
ÖMER HALİSDEMİR’LE SON KONUŞMA
Diyarbakır’da bulunan özel kuvvetler mensubu albay tarafından Semih Terzi’nin bir tabur kuvvetle Ankara’ya Özel Kuvvetler Komutanlığı buyruk komutasını almak üzere hareket ettiğini öğrendikten sonra 02:00 sularında Ömer Halisdemir’i aradım. Bu onunla son görüşmemizdi. Bu son görüşmemizin haleti ruhiyesini anlatmak çok güç. Ortamızda çok duygusal bir görüşme oldu. Bir taraftan memleketin halini öteki taraftan Silahlı Kuvvetlerin düştüğü durumu, bir öbür taraftan da yaşanan ihanetin acısını yaşarken tanım edilmez dramatik hisler içerisinde tek yürek olmuş bir baba oğulun inanılmaz hisleri içerisinde o tarihi buyruğu verdim. Özetle; “Ömer, kardeşim 20 yıla yakın birlikteliğimize dayanarak sana tarihi bir misyon veriyorum; Semih Terzi darbeci bir haindir, onu karargaha girmeden öldür. Bunun sonunda şehadet olduğunu biliyorsun, hakkını helal et” dedim. O da “emredersiniz, başüstüne kumandanım, hakkım helal olsun” dedik- deri sonra telefonu kapattık. 02:16’da Ömer Halisdemir’in darbeci Semih Terzi’yi öldürdüğünü ve kendisinin de şehit olduğunu öğrendim. 16 Temmuz sabahı, Özel Kuvvetler Karargahı’na ulaştığımda Ömer Halisdemir’in naaşının yanına gelerek onu alnından öptüm. 15 Temmuz 2016 saat 21:30’da başlayan uğraşımız 16 Temmuz akşamına kadar devam etti.
SEMİH TERZİ KIYMETLİYDİ, DURDURULMASAYDI SORUNDU
Semih Terzi’nin öldürülmesi darbe teşebbüsünün seyrini değiştiren en kritik anlardan biriydi. Semih Terzi’nin darbe teşebbüsündeki rolü neydi?
Semih Terzi’yi 2008 yılında ben Kara Kuvvetleri İç Güvenlik Şube Müdürü iken Kara Kuvvetleri Kumandanı’nın Özel Kalem Müdürü olarak tanıyordum. Daha sonra Özel Kuvvetlerde birlikte çalıştım. 2015-2016 yılları ortasında Semih Terzi’nin buradaki misyonundan alınması için 2 sefer tek- lifte bulundum. Lakin vazifeden alın- madı. Semih Terzi’ye olumsuz sicil ve olumsuz kanaat yazdım. Darbe teşebbüsünden 5-6 ay öncesinde kendisine Silopi’de “dilekçeni yaz ve bu birlikten defol git” dedim. Ben Semih Terzi’nin FETÖ’cü olduğunu iddia ediyordum. Buna yönelik kuşkularım vardı, birebir vakitte da vazifesinde çok yetersizdi. 15 Temmuz 2016’ya geldiğimizde darbe teşebbüsünün baş aktörlerinden Semih Terzi, Ankara ve Ankara’nın stratejik noktaları başta olmak üzere, Asayiş Kolordu Komutanlığı’na, Marmaris’te Cumhurbaşkanı’na operasyon dahil bütün kritik kara darbe operasyonlarını yönetecekti. Bunları Silopi, Irak, İskenderun, Suriye hududundan ve öbür bölgelerden getireceği özel kuvvet birlikleri ile yapacaktı. Örneğin Marmaris’te Cumhurbaşkanı’na yönelik operasyonu yöneten Havacı General Gökhan Sönmezateş, buyruğu Semih Terzi’den aldığını itiraf etmişti. Darbe teşebbüsünde Semih Terzi Türkiye sathında değerli rol üstlenmişti. Semih Terzi’nin etkisiz hale getirilmesi, darbe teşebbüsünün sekteye uğratılmasında çok kıymetli bir kırılma yaratmış, ortalarında irtibatı koparmış, büyük bir moral çöküntüsüyle birlikte darbe faaliyetleri durma noktasına gelmiştir. Bunları kendi ortalarındaki telefon görüşmeleri ve bildirilerden da anlamaktayız.
15 Temmuz ihanetinin perde ardına dönük görüşleriniz nedir? Bu teşebbüs, pek çok defa tabir edildiği üzere TSK bünyesindeki farklı yapıların dirsek temasında bir “matruşka” kimliği mi taşımaktadır? Yani birbirinden haberdar farklı kümelerin ittifakıyla mı karşılaştık, bu türlü bir ittifak var idiyse, iş nerede koptu, vatansever takımların kararlı müdahalesi, süreci nerede değiştirdi?
Yakın tarihimizde kelamda müttefikimiz ABD’nin kendi çıkarlarına ve stratejik amaçlarına nazaran PKK, PYD, DEAŞ, FETÖ ve içimizdeki başka gayri ulusal ögeler vasıtasıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasına yönelik faaliyetlerini yakından biliyoruz. 15 Temmuz 2016 FETÖ darbe teşebbüsü de bunlardan biridir. 15 Temmuz’a gelmeden evvel alanda bizlerin âlâ niyet ve samimi iş birliklerimize karşın her vakit bir halde ihanete uğradığımızı gördük. 2011 yılında Uludere olayı bir istihbarat tuzağıydı. CIA tarafından içimizdeki FETÖ ve PKK iş birliği ile planlanmıştır. 2015 yılı eylül ayından sonra Ağrı, Tendürek,
40 gün süren Doski Vadisi-İkiyaka Operasyonları’nda FETÖ mensubu askerlerin operasyonları engelleme ve ihanetleri devleti zaafa uğratma süreçleri yaşandı.
Sizce, 15 Temmuz ardındaki emperyal güçler ve bölgedeki müttefikleri açısından “Türkiye’ye müdahale dosyası” kapanmış mıdır, yoksa, vakit içinde yeni bir atak tehdidi bulunmakta mıdır?
ABD EL-BAB’DA DEAŞ VE PKK İLE BİRLİKTE KARŞIMIZA ÇIKTI!
15 Temmuz ihanet teşebbüsünden 40 gün sonra başlayan Fırat Kalkanı Harekatı’nda ABD’nin berbat yüzünü bir kere daha gördük. 11 Kasım 2016 tarihinde harekatın son safhası olan EL-BAB bölgesine yöneldiğimizde ABD harekat alanında PKK, PYD, DEAŞ dahil bütün terör örgütlerini destekleyerek karşımıza çıkarmıştır.
Rusya ve rejim de birebir maksatta birleşerek karşımıza çıktılar. O devir SİHA’larımız şimdi kullanılmaya başlanmamıştı. Hava alanının denetimi nedeniyle de Hava Kuvvetlerinin takviyesi kısıtlı oldu. Bu periyot tam bir istiklal çabasıydı. Biz de İncirlik Üssü’ü dahil Fırat’ın doğusunu destekleyen Gaziantep’teki ABD helikopterlerini ve İHA uçuşlarını denetim altına aldık. Ardından şahsım içerde ve dışarda amaç haline getirildi. Medya ve toplumsal medyadan direkt ve dolaylı akınlar başladı ve hala devam ediyor. Bu operasyonda şehit olan kardeşlerimizin ruhu şad olsun. Özel Kuvvetler Komutanlığı çalışanı
Onların her biri destan yazarak şehadete ulaştı. Olağan de 3 ayda tamamlanacak harekat 6 ay kadar sürmüştür. Bu safhaya kadar (harekat alanının yüzde 80’ni) toplam 9 şehit verilmiş, bu safhadan sonra 58 şehit verilmiştir. ABD, işbirlikçi terör örgütlerini kullanarak akınlarına devam etmiştir. Bu periyotta harekatın durdurulması için, içimizdeki ABD güdümündeki gayri ulusal ögelerde harekete geçirilmiştir. Sonuç olarak; 15 Temmuz Darbe teşebbüsünden sonra da devletimize karşı hain emel ve aksiyonların hedefi, bilhassa 9 Kasım 2016’da büyük bir oyun oynandı gayeleri ordumuzu mağlubiyete uğratarak geri çekilmek zorunda bırakmak bunu tesiriyle Türkiye’yi kaosa sürüklemekti. Özel Kuvvetler Komutanlığı; gerek yurtiçi ve yurtdışı terörle uğraş, 15 Temmuz darbe teşebbüsüne karşı verdiği gayret ve darbeden sonra icra edilen Fırat Kalkanı Harekatı’nda büyük bir gayret vermiştir.
Siz, yalnız 15 Temmuz gecesinde değil, devamında FIRAT KALKANI HAREKATI’nda komutanlık yeteneğini en üst seviyede temsil etmiş bir subaysınız. 2020 yılında korgeneral rütbesinde “kadrosuzluktan” emekli edilmenizi nasıl karşıladınız? Tarihe taraf vermiş bir komutanın terfi etmesinden kim, neden rahatsız olmuş olabilir?
Özel kuvvetler çalışanını yetiştirirken çeşitli tarihi olaylardan örnekler veririz. Onlardan biriyle hususa girmek istiyorum. Malumunuz ulusal çaba devrinde baştan beri Yunan işgalini tanımayan ve sonuna kadar gayret eden Manisa Demirci Kaymakamı İbrahim Ethem Bey ulusal gayret için toplanan akıncılara şunu tabir eder; ”Bu bir vatan namus ve istiklal gayretidir, ferdî hiç bir karşılığı yoktur. Ulusal uğraş muvaffakiyete ulaştığında, sağ kalanlar geriye döndüğünüzde, bizimle birlikte çabaya katılmayanların, geri planda kalanların, makam mevki ve servet sahibi olduğunu görebilir- siniz. Şayet bir hak sav edecekseniz şimdiden vazgeçin ve bizimle bir arada gayrete katılmayın.”
DEVLETTE KÜSLÜK OLMAZ
Öncelikle bizler için en büyük rütbenin ŞEHİTLİK, en büyük makamın ise ŞEHADET makamı olduğu inancına sıkı sıkı bağlı olarak uğraş ettik. Yüzlerce çatışma bir çok taarruza uğradık, kalleşçe sahsımı ortadan kaldırma teşebbüsleriyle karşı karşıya kaldım. Maalesef mucize yapıtı de olsa şehadet makamına ulaşamadık. Allah onurlu, erdemli yaşamayı ve ölmeyi nasip etsin. Bu çerçevede asla küskün değilim, devletle küslük olmaz. Değerli olan onurla erdemle misyonunu tamamlamaktır. Savaşçılar; rütbe ve makamdan fazla onurlarını erdemlerini önemserler gitmesi gerektiği vakit sarfiyatlar, geride bırakılan yalnızca makamdır.
NE OLMUŞTU
AKSAKALLI AKAR’I MI KASTETTİ
2017 yılında çıkan haberlerde Zekai Aksakallı’nın “TSK’da kriz ve inanılmaz durumlarda birinci haber alınır alınmaz ‘Personel kışlayı terk etmesin’ buyruğu verilir. Birlik kumandanları kışlalarında mesaiye devam eder. Her vakit uygulanan bu temel ve kolay kural 15 Temmuz 2016’da birinci haber alındığı vakit uygulanmamıştır. Uygulansaydı darbe teşebbüsü baştan açığa çıkardı” formunda konuştuğu ve dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ı eleştirdiği argüman edilmişti.
Odatv.com